Sosyalist oryantalizmi

Her siyasal hareket içinde doğup yeşerdiği toplumdan renkler taşır, etkilenir. Toplumun karakterini şekillendiren tarihi birikim, kültür, sosyal yapı, yüzyıllar içinde kristalleşen kültürel kodlar bir şekilde kendini gösterir. Tüm bunlar sosyolojiinin, toplumsal tarihin konusu olabilir. Siyasi ve ideolojik olarak başarısızlığın gerekçesi haline geliyorsa burada söz konusu olan entelektüel kapasitesizliktir.

Türkiye’de gelenekten, kültürden ve tabii ki hepsini kuşatan dinden bağımsız bir kurtarıcı misyona soyunan kesimlerin yıllardır içnden çıkamadıkları bir açmazdır Müslümanlık üzerrinden kendi başarısızlıklarını açıklamaya çalışmak. Önce Kemalistler “gerikalmışlık”ların, karanlığın gerekçesi olarak bu torplumun İslam geçmişini sorumlu tuttular. Yeni bir uygarlığın aydınlık ufkuna giden yolu halkın elinden tutarak göstereceklerdi. Geçmiş her şeyi ile kötüydü ve yeniye umut bir aydınlanma vaad ediyorlardı.

Kemalizmin beslendiği Batıcılıktan kendine yol bulmaya çalışan Sosyalist Sol kesim daha keskin ve bıçkın bir dille saldırıyı sürdürdü. Ne var ki model olarak ortaya koydukları çözümlerin toplumsal karşılığının olup olmaması bir yana, alternatifi olmayı iddia ettikleri kapitalizmin sol versiyonu olmaktan öteye gidemedi: sol liberal limanda demir atmak kaderleri oldu.

Kemalzim bir Türk oryantlizmi icat etmişti. Sosyalistler daha ileri aşamaya götürerek sosyalist oryantalizmi hediye ettiler entelektüel dünyamıza. Özellikle son dönem muhafazakarlar ve iktidar ilişkisi bağlamında ateşi yükselen siyasal polemik ortamında dikkatlerden kaçan bir oryantalizm türü içten içe örülüyor.

Siyasi kutuplaşma, kısıır çekişmeler, iktidar karşısındaki muhalif tutumlarının politik açıklamasını yapmak yerine tarihle, toplumla hesaplaşmaya varan bir dil, sol özelde sosyalist muhalefet hatta alternatif paradigma görüntüsünde arzı endam etmesi dikkat çekici.

Çok beğendikleri yakıştırma ile bir tür “şark kurnazlığı” yaparak politk alandaki hesaplaşmayı medeniyet düzlemine ve de bu toplumun varoluş imkanını veren din ile yani Müslümanlıkla hesaplaşmaya varan söyleme dönüşüyor. Gazeteci kültürüyle kısıtlı entellektüel kapasitelerine bakmadan dünya, ortadoğu, medeniyet, toplumsal değişim, İslam gibi konularda kalem oynatmayı kendilerinde hak gören kalemşörler iktidar düşüklüğünün hıncını toplumun değerlerinden çıkarmak için vesile sayıyor. Bu derinliksiz ve öfke fırtınasına tutulanlardan ilkesel düşünce beklemek gereksiz…

Ancak daha teorik düşündüğü varsayılan, farklı dünya görüşüne sahip olsa da bu toprakların zenginliğine, birikimine az çok vakıf olduğu sanılan, adı düşünce adamına çıkmış bir kısım kalem erbabı da çok farklı değil.

Politk atmosferin toz dumanı arasında, haklı, ilkeli eleştiri ve muhalif duruşla kaybetmişlik öfkesinin biribirine karıştığı ortamda etraflarına ördükleri oryantalizm kalesinde kendini korumaya alma, tezlerini tartışma dışı tutma pratiğidir.

Türkiye’de Sosyalist düşünce geleneği diye bir şey varsa bunun hangi toplumsal siyasal soruna, nasıl bir yöntem ve çözüm önerisine sahip olduğu, dahası dünyanın neresinde hangi tür sosyalzmlerden kopyalandığı tartışılabilir. Bu düşüncenin entelektüel çabalarının farklı dünya görüşlerini ne yönde etkilediği de ciddiyetle ele alınması gereken bir husus. Ancak sol ve sosyalizm adına bağımsız siyasi aktör olarak neleri başardığı, ne söylediği hususu da ciddyetle cevabını bekleyen sorulardır.

Sosyalizm adına bir harekete umut bağlayan, Marksizmi toplumsal ve ekonomik sorunları çözecek bir model, tarihi açıklama yöntemi kabul edenlerin neden Türkiye’ye özgü ve buradan neşet eden evrensl bir düşünce, hareket oluşturamadıkları sorusuyla yüzleşmeye başladıklarında durum değişiyor. Bir özeleştiri olarak entellektüel ve siyasal kapasite noksanlıklarını, başarısızlıklarını teori ve söylem düzeyinde sorgulamak yerine toplumun dinamiklerinde, tarihsel bağlamını da aşarak İslam ile hesaplaşamaya vardıran açıklama biçimleri sosyalist oryantalizm olarak tezahür ediyor… Bu toplumu bir zamanlar ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzı) ile açıklamaya çalışmanın tutarsızlığı bugün “Müslümanlığını” sorgulayan bir düşünsel kifayetsizlik olarak ortaya çıkıyor Sosyalist oryantalizm. Kemalist oryantalizm biraz Türk hem de İslamsızlaşmış Türk oryantalizmi idi. Sosyalist oryantalizm ise tersinden bir tür Türk oksidentalizmidir.

Davranış biçimleri, kültürel kodları hangi ideolojik kesime ait olursa olsun ortak yanları üzerinde sosyolojik çözümleme yapmak bir yana; kendi dünya görüşlerinin bu topluma bir şeyler söyleyememesini tam da suçladığı türden şark kurnazlığını teorik çözümleme görüntüsüyle gizleme çabasına dönüşüyor.

Siyasal iktidar ve farklı toplumsal ideolojik kesimler arasındaki çekişmenin toz dumanı ve öfkenin gözleri kararttığı ortamda bu toplumu var kılan değerlerle, İslam’dan neşet eden birikimle hesaplaşmaya dönüşüyor. Ne yazık ki sosyalizmin muhalif bir düşünce olarak entellektüel katkı sunmak yerine sol liberalizmi aşamayan küresel sisteme entegre politik tavırlarıyla sınırlı kalan bu zaafiyeti nevzuhur oryantalzimle gizleme çabasına dönüşüyor.

Diğer yanda toplumla barışık olmakla iktidara yapışık kalmak anlamında bir habitus sergileyen sağ-muhafzakarlığın güç ilişkisnin zannedildiği türden din ile açıklanamayacağını göstermek gerekir.

Batının içinden geçtiği dini, toplumsal kavgaları, düşünsel mücadeleleri insanlığın evrensel kaderi gibi okuyan ve bunları yaşamadığımız için batıcıların, Sosyalistlerin başarısız kaldığının gerekçesinini üretmektir bu tür oryantalizm.

Sağcılık da muhalif-sol-sosyalist tarih okumalarına itiraz ederken yapışık durduğu güç ilişkilerini meşrulaştırmak için dine, tarihe, kültüre sahipmiş gibi yapmaktır.

lgili YazlarDüşünce

Editr emreakif on May 19, 2016

Etiket: , ,

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Daha Yeni Yazlar: