Sosyolojik mi, dini dil mi?
Hayatın sekülerleşmesi dini hayatı da profanlaştırıyor.
Hayatın din ile irtibatının kopması aslında dini anlayışın hayattan kopmasıdır. Hayattan çekilen din sanılanın aksine gönüllerden, zihinlerden de siliniyor yavaÅŸ yavaÅŸ… Bunun tam zıddı olarak da önce gönüllerden, zihinlerden çekilen din, hayattan da el etek çekiyor.
Ramazan ayı, dinin hayatın günün yirmi dört saatini doldurduÄŸu bir yoÄŸunlukla gelir. Ä°ster ferdi olarak yaÅŸayın, ister cemaat, toplum olarak… oruç mevsimi bir günün tamamını ÅŸekillendirir; oruçlu bir güne, oruçla geçen bir aya dini iklim tesir eder, hayata rengini verir. Ramazan ayı ne kadar bireysel, tek başına, insanın kendi içine yolculuksa o kadar da dışa dönük, coÅŸkulu, manevi bir atmosfere sahiptir. Ä°nsanın içe doÄŸru münzevi yolculuÄŸu adeta baÅŸka oruçlularla buluÅŸur, çoÄŸalır coÅŸkuya dönüşür.
Oruç tutan da tutmayan da Ramazan’dan etkilenir, o iklimin havasını teneffüs eder; rahmet herkesi sarar çünkü…
Hayatla bu kadar iç içe olan Ramazan mevsimini yaşarken hepimizi dirilten, ölü ruhlara yenilenme soluğu üfleyen bu iklimin hayattan koparılması nasıl mümkün olur?
Bir yanda gecesiyle şelale gibi çağıldayan, gündüzüyle sükut suretinde hayata yön veren, etkileyen, şekillendiren Ramazan ayına ışıltısını kaybettirip onu bereketsiz bir gürültüye, şenliğe indirgeyen bir Ramazan söylemi ile karşı karşıyayız.
Bereketsizlik kokan bir ağızla her Ramazan yapılan, medyada gündeme getirilen tartışmalardan bahse gerek yok. Sinsi bir ladiniliğin müstehzi duruşuyla ortaya çıkan, sahte bir hakikat ve dindarlıkla kafalara, gönüllere kuşku tohumları serpen bir dildir bu. Dine ait, dinle ilişkili, dinin hayata yansıyan bireysel ve toplumsal her tezahürünü gülünçleştirmek, en azından kalplerdeki yerini sarsmaya yönelik bir gündemdir. Bunlara alışığız. Zaten bu tür sahte dini tartışmalara artık itibar edilmiyor.
Ne ki, bu kez dinin içinden konuşan, dini coşkuyu paylaşan, hak ve hakikat adına dile getirilen mevzuların hayatı teğet geçtiğini bilmem fark ediyor musunuz. Bu durum yoğun olarak Ramazan ayında gözlemlense de genel olarak din dilinde bir sorun var.
Bu iki ÅŸekilde tezahür ediyor: Birincisi, insanların gerçek hayatları, Müslümanların sorunları, Ä°slam’ın yaÅŸanılan zaman dilimine ne dediÄŸine dair meselelerin atlanması. Son derece soyut, toplumsal karşılığı olmayan yahut pratikte kimsenin hayatını etkilemeyecek konular ele alınır. Dini vaaz ve sohbetler adeta bir sosyoloji metni gibidir. Hüküm vermekten iyiyi, güzeli, kötüyü iÅŸaret etmekten çok gözlem yapar gibidir. Yapılmasının tavsiye edilmesi istenen bir emir, bir güzellik bile dinin bir gereÄŸi olmaktan çok toplumsal bir ihtiyacın gereÄŸi olarak sunulur adeta. Evet, her emrin bir hikmeti vardır ama o hikmeti bilmesek de Müslüman olduÄŸumuz için yaparız, tabi oluruz, teslim oluruz. Ä°nanmak budur. Ä°nanmak ve kurtulmak…
Son derece dini ıstılahlardan arındırılmış bir dille sosyal bilimlerin konusu olabilecek bir metin, sözgelimi psikoloji yahut sosyoloji kitabından alınmış hissi veren bir dil… Bu dil o derece din dilinden uzak ki; Kuran meali ve Hadislerin dili yerine ya da Ä°slami ilimlerin yoÄŸurduÄŸu, kültürümüzde karşılığı olan kelime ve kavramlar yerine hafızası olmayan, muhtevası her türlü yoruma müsait kelimelerin seçilmesi… Yeni neslin anlayacağı yeni Türkçe ile konuÅŸulması gerektiÄŸi itirazı bu konuda boÅŸ. Her disiplinin, her bilimin kendi kavramları vardır. Yunus Emre ne kadar sade ama bir o kadar da dini bir dil kullanır. ‘Ä°yi iÅŸler’ yapmakla ‘iyi/hayırlı ameller’ iÅŸlemenin çaÄŸrışımının aynı olmaması gibi. Yüzlerce yıllık bir dini düşünüş, yaÅŸayış ve kültür birikimiyle gelen, bin yıllık hafızayla ÅŸekillenen ifadeler yerine daha seküler kelimeler seçilmesi dinin hayattan çekilmesinin bir tezahürü. Her medeniyet, her kültür kendi kavramları ile ayakta durabilir.
Dini sevdirmek, insanları ürkütmemek adına geliÅŸtirilen dil, en çok Ä°slam’ın yap dedikleri ve yapılmamasını istediÄŸi, yani haram olarak vaz ettikleri konusunda kendini gösteriyor. Artık camilerde bile haram olanlar titiz bir dille saklanıyor. DoÄŸrudan gündelik hayatımıza giren haramlardan Müslümanların uzak durmasını, iÅŸlememesini telkin eden bir yaklaşım ortadan kalkmış gibi. Dinin yasakladıklarını dile getirenler en fazla YeÅŸilay söyleminden ileri geçmiyor.
Hem siyasi hem ÅŸahsi meselelerde sevdirdiÄŸi, umut aşıladığı kadar Allah’ın azabı ile de korkutacak bir bütüncül dil yok gibi.
Bu dil müjdeleyici, umut aşılayıcı bir dil de deÄŸildir. Sadece ne yapıp ettiÄŸine karışmayan, hayata dokunmayan, soyut bir ‘iyilik güzellemesi’ yapan bir dini dil kullanılan. Oysa insanların müjdelenmeye olduÄŸu kadar sarsılmaya, hakları var.
Siyasal sistemlerin korkusu ile dini hakikatlerin gizlenmesi kadar toplumun, daha doğrusu medyanın, yani kınayıcıların kınamasından korkan bir dil, dini dili rehin almış gibi. Faizin haram oluşu ekonomik sistemi rahatsız ettiğinden, tesettürün gerekliliği toplumsal tepkilerden dolayı, tevhidin anlatılması siyasi nedenlerle geri çekiliyorsa Ramazan hayattan çekiliyor demektir. Üstelik alabildiğine temaşanın göz doldurduğu, insanların daha muhafazakârlaştığının iddia edildiği bir dönemde.
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on July 10, 2014