Steril muhafazakarlığın kurbanları

Kurban Bayramı bizim coğrafyamızın en şenlikli gösterisidir. Allah için kurban kesmenin anlamı, hikmeti, metafiziği ne olursa olsun dışa yansıyış biçimi tam bir şenliktir. Dinin fert planında olanca derinliğiyle birlikte insan dışı mahluku, bir hayvanı da katarak toplumsala yansıtılarak hayatımızın şenliklenmesi, şenlendirilmesi, yani bayrama dönüşmesi…

Kurbanın sosyalleşmeye, sosyoekonomik fedakarlığa, paylaşıma (tüm bu boyutlarıyla beraber) indirgemeden feda etmeyi, kurban olamayı ve kurban etmeyi içeren hikmetiyle alabildiğine bireyin manevi yıkanmasına işaret eder. Kurban etmeyenin kurban olacağı bir meselesi olabilir mi?

Bunca hikmetine rağmen ‘insan teki’nin ve toplum planındaki ilişkilerin şenliklenebilmesi bayram oluşun hikmetiyle birebir alakalı. Akan kanın mikrokosmos planında insan tekine telkin ettiği insanilik, bir can kurban etmenin kendi iç dünyasına akseden içiçe hikmet ve ibret parıltılarına dönüşmez mi… Kurban/lık kesmeyen, kan akıtmayan bireylerin pskolojisi ile kurban kesen, kan akıtan bir toplumun bireyleri arasındaki karakter farkını kim inkar edebilir. Bir zamanlar ‘Karın Deşen Jack’ler kurban kesmez’ başlıklı yazıda (Göstergeler, İz Yayıncılık) tam da buna işaret etmeye çalışmıştım. Sanılanın aksine acımayı, merhameti, insan kanının kutsiyetini öğütleyen, öğreten bir terbiye yöntemi olarak kurbanın anlamını; kurbandan uzaklaştıkca, kurbanın görünürlülüğü, o şenlikli hali hayatımızdan çekildikçe daha bir idrak ediyoruz.

İbrahim olmanın, İsmail olarak teslim makamında boyun eğmişliğin sınavından geçerek bayrama ermeye çıkılan yolculukta nefsin teslim alınışı, terbiye edilişi… Tüm bu anlam katmanlarından bihaber kan akıtan bir müminin mikro düzeyde şekillenen merhametin sınandığı, küçük ölçekte bir canın alınışına şahit oluşun kişilik oluşumumuzdaki etkisini ancak bu deneyimlerden uzak toplumlarda insan tipiyle kıyaslandığında anlaşılabilir.

Kurban hayatımızdan çekiliyor teker teker… Modernitenin getirdiği hayat şartları, hayatımızı gittikçe kuşatan profan iklim karşısında direnç kaleleri birer birer düşüyor. Bir yanda muhafazakar görüntünün rengi hakim olurken diğer tarafta dinin anlamı ve görünürlüğü hayattan el çektiriliyor.

Başörtüsünün kamusal alanda yer alması gibi bir meselenin mücadelesini verenlerin kurbanı kamusal alandan, hayattan çekip alıyor olmaları bir yanıyla yaman bir çelişki gibi görünebilir. Oysa modernitenin pagan külte dönüşen hayata dair göstergeleriyle kuşatılan bireyin dini olanı hayatta tutma gücü elinden alınmış demektir. Muhafazakarların farketmedikleri de işte bu değil mi?

Kurbana dair, kurbanın görünürlülüğü ve kamusal alandan çekilmesine dair yaşananların nasıl da acısız bir bıçak darbesi şeklinde hayatımızdan koparıldığını bu bayram daha net idrak edebildim. İlkin vekalet kurbanı uygulaması ile, tümüyle paylaşmayı, dünyanın başka köşesindeki Müslümanın yoksunluğunu ruhumuzun derinliklerinde idrak bilinciyle kuşanarak yapılan kurbanlar… Bu paylaşım bilinci, zamanla modern hayatta katlanamadığımız kuban kesme eyleminin ortaya çıakrdığı sorunlarla en meşru yoldan görürlüğünü ötelemeye dönüştürdü. Öyle ya parayı veriyorsunuz ismini bile bilmediğiniz, yeryüzü coğrafyasının hangi köşesindeki Müslümanlarla paylaşıyorsunuz Evrensel ümmet bilincini kuşanmaya yürüdüğünüzde bir tür steril hazza dönüşüyor zamanla. Kurban, bir bakıma hayatımızı sterilleştirmeyi meşrulaştırmaya yönelik bir araçsallığa dönüşüyor farkına varmadan belki de. Oysa bayramın hikmeti olan kurbana tüm boyutlarıyla ne çocuklarınız tanıklık ediyor ne de niçin bayram yapıyor oluşumuzun farkına varabiliyorlar… Yaşanmamış kurbanın, kurban/lık kesiminin adeta gerekçesiz bayramına dönüşüyor.

Müslüman hayatının da sterilleşmesi en genel tezahürü şehirlerimizin kurbanlık görüntülerden mümkün olduğunca yalıtılmasıyla oldu. Muhafazakarlığın modern sterilliği muhafazaya dönüştüğü iktidarları döneminde kurbanın da Kopenhag krtiterlerine uyarlanması gerekti. Medyatik tedhişe kurban edilen kurban kesme görüntüleri, ajite edilerek kurban hayatımızın bir parçası olmaktan çıkarıldı, şehirlerden sürüldü. Artık şehirlerin dışında kurbanlıklara ulaşabileceksiniz, şehrin içine modern görümüne aykırı koku ve görüntü kirliliğine meydan vermeden steril ortamlarda el değmeden kesilip size paketlenmiş et olarak dönecek.

Bahçenizde kurban kesemeyeceksiniz. Çocuklarınız kurban kesseniz bile kan akmasını görmeden ‘Karın Deşen Jacklerin kültürü’yle yetişecek.

Hayattan kopuyoruz her geçen gün. Tabiattan, yeşilden, hayvanlardan kopuyoruz. Dokunduklarımız, işittiklerimiz, tattıklarımız çürütüyor bizi. Tabiattan, hayvandan, bitkiden koptuğumuz gibi insandan, komşudan, toplumdan, mahalleden kopuyoruz. Sitelere, gökdelenlere taşınarak yaşadığımız steril hayatlar gibi şehirlerimizi de sterilleştirerek kurbandan koparıyoruz. Şehirlerden, mahallelerden sürülüyoruz aslında. Şehirlerimizi medineden olmaktan sürgüne gönderiyoruz aslında.

Kurbanlıkları sürgüne gönderilmiş, kurbandan sürgün edilmiş şehirlerde yaşıyoruz. İşte bu ‘steril muhafazakarlık’…Muhafaza etmesi gereken emanetten sürülmüş, muhafaza edeceklerini sürgüne göndermiş steril muhafazakarlık.

lgili YazlarDüşünce, Kültür

Editr emreakif on October 27, 2012

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar