Süreç ve iki farklı kırılma alanı
Çözüm sürecinin ilanıyla baÅŸlayan iyimser sükunlu dönem, sol-liberal-ulusçu ittifakın ‘barışçıl’ politik sözcüsünün marifetiyle bir anda yerini kan ve ateÅŸe bıraktı. Buraya neden, nasıl gelindiÄŸi ve muhtemel sonuçları üzerine korkarım daha çok konuÅŸmak zorunda kalacağız. Muhtemelen yeni çaÄŸrılarla devam edecek.
Şimdiden bir milat olmaya aday 6/7 Ekim olaylarının doğuracağı sonuçlar ne olursa olsun hedeflenen iki farklı sonucun geçmişle doğrudan ilişkisi var. Bu iki hedef kısaca devletin Suriye, özelde Kobani meselesine yaklaşımıyla bağlantılı algı yönetimi ve IŞİD üzerinden açık bir dini/İslami göstergelerin hedef alınmasıdır.
Vandalizmi çok aşan, bir anda linç ve kitlesel kıyımla sonuçlanan bir öfke patlamasının nasıl ve kimlerce yönlendirildiği, bunu besleyen ideolojik kinin, duygusal kopuşun iyi analiz edilmesi gerekiyor. Bu öfke ve nefretin nasıl beslendiği, nasıl meşrulaştırılabildiği, sessiz kalınarak geçiştirilecek bir durum değil.
Silahlı örgütle siyaset arasında sıkışmış yapının isyan çağrısı ve sonuçlarının siyaseten neye tekabül ettiği, çözüm süreci ile başlayan mutabakatın nereye evrileceği elbette soğukkanlılıkla analiz edilmeli. Ancak sahadaki aktörleri esas alan, daha doğrusu otuz yıllık kanlı bilançonun tarafı bir yapıyla Kürtleri özdeş/tek/leştiren bir yaklaşımın gelecek açısından derin sorunlar açması kaçınılmaz.
Son olayların sürdürülebilir olup olmayacağı bir yana, normalleÅŸmeyle ortaya çıkan beklentiyi ÅŸimdiden sabote ettiÄŸi kesin. Yani farklı toplumsal yapı ve hayat tarzlarıyla Kürt nüfusun memleketin diÄŸer kısmıyla olan aidiyet bağını koparmayı hedeflediÄŸini düşündüren epeyce ipucu mevcut. Devletin politikalarına duyulan tepkiyi yönlendirerek Kürtlerin, memleketin bütün unsurlarıyla var olan derin baÄŸların en azından duygusal düzeyde koparılması ulusalcı tüm Kürt hareketleri için bilinçli bir stratejiye dönüştüğü görülüyor. Ayrı bir coÄŸrafi, siyasi etniteden önce seküler ulus inÅŸasının bu yolla gerçekleÅŸmesi hedefleniyor. Her ulusçuluk bir ‘öteki’ icat edecektir. Türk ulusçuluÄŸunun yok saydığı Kürt kimliÄŸine sahip çıkmaktan çok, seküler Türk ulusçuluÄŸunun bir tür negatifini oluÅŸturmayı hedefleyen bir ideolojik söylem gündemde.
Ortalama Kürt nüfusunun duygusal bağını ve aidiyet hissini yok etmeden yeni kimlik inşasının mümkünatı olmadığına karar veren geçmiş yüzyıldan kalma modernleşmeci ulusalcılık, kriz politikasını diri tutmaya çalışacaktır. Diğer taraftan da atılan her adımın silahlı mücadele ile zorla alınmış taviz algısının pekiştirilmesi baştan beri uygulanan bir algı yönetimidir.
Resmi devlet politikalarının tahrip ettiği değerlerin, kimliklerin bilançosu zıt istikamette benzer ideolojik aygıtlarla inşa edilmeye çalışılıyor.
Son olaylarda yeniden ortaya çıkan ve ne yazık ki hiç konuşulmayan ikinci, belki de hepsinden daha önemli husus; Kürtlerin içinde öteki olarak İslami değer, sembol ve temsiliyetin hedef alınmasıdır. Çözüm sürecinde silahlı yapılanmanın taraf olarak muhatap alınması, en azından akan kanın durması için gerekli olduğu tartışılamaz. Zira silahlı çatışmanın tarafı olarak örgüt ve siyasi uzantılarının sadece Kürtleri değil memleketi de rehin almasını sağlayan ortamın kaldırılması gerekiyordu.
Tam bu noktada çözüm sürecinin iyimser sükunlu havasıyla yok sayılan Kürtler içindeki ötekileştirme çatışmaya dönüştürülmek istendi. Çözüm süreci ile örgütsel yapının muhatap alınıp masaya oturulmasının, çözümün esasına dair önemli ayaklardan biri ama sadece biri olduğunu kamuoyu unuttu. Örgüt adeta Kürtlerin tek temsilcisi ve belirleyicisi durumuna yükseltildi. Bu çerçevede Müslümanlık bağlamından koparılmış bir Kürt temsiliyeti ve sorunu belli mecralarda bilinçli bir şekilde işlendi. Üstelik Müslüman duyarlılığına sahip kitlelerin duygusal kopuşu sayesinde ironik biçimde Müslüman Kürtleri de içine çekerek kitlesel boyutta seküler ulus inşası yeni boyut kazandı. Gökalpçi barış metnini bu gözle tekrar okumakta yarar var.
Memleketin genel sorunlarından bağımsız olmayan, yılların tortulaşmış, kangren olmuş Kürt meselesi sadece etnik aidiyet meselesinden ibaret değil. Kürt meselesi devletin Müslümanlıkla imtihanından da bağımsız değildir.
Son öfke ve hınç kalkışmasında IŞİD bahane edilerek din ile ilişkilendirilen kurum ve şahısların hedef alınması memleketin tümünden duygusal kopuşla dinden kopuşun özdeşleştirilmesi gibi bir stratejik bir algı yönetimi kanaatini doğrulayan pek çok olgu var.
Çözüm süreci ile ilkel ulusçu devlet politikalarının terkedilme sinyalinin verildiği bir dönemde daha ilkel örgüt politikaları marifetiyle Kürtlerin seküler ulusçuluğa rehin verilmesi sorunu ile karşı karşıyayız.
Muhafazakar siyaset, devletle ve resmi ideolojiyle eklemlendikçe dini hassasiyeti olan Kürt yapılanmaları, cemaatler, geleneksel otoriteler de örgüt eliyle hedef tahtasına konuyor.
Müslüman Kürt halkının sekülerleştirilmeye kan ve kin pompalayarak icbar edilmesine imkan verecek adımlar sadece barış sürecini bozmayacak, uzun vadede bu memlekette Müslümanlığın asli unsurlarından birinin ötekileştirilmesine de sebep olacaktır.
Müslüman Kürtlerin ayrı bir kimlik inÅŸasının seküler ulusçuluktan geçtiÄŸini düşünenler, mümkün olduÄŸunca Ä°slami temsiliyetleri devre dışı bırakmayı, ötekileÅŸtirmeyi deneyecektir… Süreç Kürt politikalarının önemli bir merhalesi olabilir ama Kürtlerin tümünü rehin almalarına da izin verilmemeli.
Ýlgili YazýlarSiyaset
Editör emreakif on October 16, 2014