Suriye politikasında acil durum
Yeni dönemde Türk dış politkasının eksenini belirleyecek temel dönüşümden biri hiç kuÅŸkusuz Suriye konusunda alacağı tavırdır. DiÄŸeri de embolik ve stratejik anlamı bakımından Ä°srail’le varılan anlaÅŸmadır.
Arap Baharı nam apolitik devrimlerin hareketlendirmesiyle iç savaÅŸa dönüşen Suriye’deki geliÅŸmeler artık Türkiye’nin bir iç meselesi haline gelmiÅŸtir. Bir dış politika mevzuu olmaktan ziyade iç mesele haline gelen kanamaya devam eden bir insani sorundur.
Suriye’de vekalet savaşına dönüşen ve mikro ölçekte soÄŸuk savaÅŸ provasının sahnelendiÄŸi çatışmalar, belirsizlik sadece siyasi sonuçları nedeniyle bir an önce çözüme kabuÅŸması aciliyet arzetmiyor. Hatta tüm siyasal gerekçelerden öncelikli olarak kaaosun sona erdirilmesi insani bir zorunluluk haline geldi. Suriye’de akan kanın, yaÅŸanan trajedinin bir ÅŸekilde sonlandırılması politik olarak hangi tarafın haklılığını teyit edeceÄŸi hususundan da öne çıkıyor. Ãœstelik çözümün aciliyeti Suriyenin iç meselesi olmaktan da çıkmış Türkiye’yi doÄŸrudan ilgilendiren mahiyet arzetmektedir..
Hatta Avrupalıların keyfini kaçıran mülteci sorunu da büyük ölçüde Suriye krizi ile doğrudan bağlantılı. Avrupalıların uzaktan seyrederek olgunlaşmasını bekledikleri kriz kapılarına dayandığı andan itibaren meselenin artık küresel bir sorun olmaya başladığını, televizyon kanalarındaki görüntülere üzülmekle yetindikleri bir Ortadoğu sorunu olmaktan çıktığını farketmişlerdir. Zira kapılarına dayanan mülteciler artık savaş oyunu ile dizayn edemeyecekleri yeni bir dünyanın habercisi haline gelmişlerdir.
Türkiye’nin başından beri izlediÄŸi Suriye politkasında önemli dönüş anlamına gelen hükümet açıklamaları Rusya ve Ä°ran ekseninde yakınlaÅŸmaya paralel sürdürülüyor olması iki açıdan önemli. Suriye iç savaşında doÄŸrudan müdahil olmasa da resmen taraf olan Ankara jeopolitik olarak bölgedışı güçlerle yanyana durdu. Türkiye’nin geleneksel Batılı müttefikleri olan AB ve Amerikan ekseninde bir politika izleyerek Suriye’de bir deÄŸiÅŸimin gerçekleÅŸtirilebileceÄŸi beklentisi bu siyasetin izlenmesinde önemli ölçüde belirleyci oldu. Ancak Batılıların bir anda geri çekilerek, teÅŸvik ettikleri muhalifleri yalnız buırakmaları, dahası ABD’nin bölgesel ajandasının çok farklı olduÄŸunun açığa çıkması Ankara’yı açıkta bıraktı.
Ayrıca Ä°ran ve Rusya faktörünün fiili olarak Baas rejimi yanında sahaya inerek güç kullanımı sonucu belirleyen ama Ankara’nın baÅŸta hesaba katmadığı karşı denge oldu. Askeri faktörler çatışmaları iç savaÅŸtan öte boyutlara taşıyarak adeta küçük ölçekli bir soÄŸuk savaÅŸ alanına dönüştürdü.
Ãœstelik Türkiye’nin stratrejik kaygıları ve insani yardım konularında Batılılarca desteksiz bırakılması, İŞİD nedeniyle terörizmi desteklemekle suçlanması her anlamda kuÅŸatılmışlığı pekiÅŸtiren unsurlar olarak karşımıza çıktı. Hala bombardımanlarla insanların katledildiÄŸi, milyonlarca mülteciye yenilerinin eklenmesinin dışında kendi güvenliÄŸini tehdit eden geliÅŸmeler dış politikada yeniden bir yapılanmayı zaten gerekli kılıyor. Kaldı ki barındırdığı mülteciler bile Türkiye’nin baÅŸetmesi gereken bir insanlık sorunu olarak yeter. Ancak hemen hergün bombaların patladığı, terör saldırılarının adeta BaÄŸdat, PeÅŸaver görüntüsü vermeye baÅŸladığı bir memlekette herÅŸeyden önce bu kaosun 79 milyonu da etkileyecek hale gelmeden çözümünü elzem hale getiriyor.
Bölge dışı güçlerin bölgesel planlarının Türkiyenin güvenliğini tehdit edecek bir uyumsuzluk sergilerken bölge ülkeleri ile de aynı nedenle adeta sıcak çatışmaya gelinmesi de hiç bir diplomatik, stratejk rasyonalite ile açıklanamaz.
Askeri darbe kalkışmasının iç dengeleri sarstığı bir ortamda karşı bir hamle ile en azından insani sorunları çözecek bir değişikliğe gidilmesi zorunlu idi. Kanayan bir yaranın, sarılması kadar sorunun artık doğrudan tarafı Rusya ve İran ile çözüm arayışı stratejik açılım anlamında Batı ile ilişkilerde önemli bir manevra alanı açması beklenebilir. Tabii abartmadan, sözün şehvetine kapılmadan insani olanı gerçekleştirebilmek için en azından diplomasinin rasyonel zemininde hareket ederek.
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on August 23, 2016