Suriye’yle yalancı bahar
Türk dış politikasında son yıllarda gözlemlenen en önemli değişim Suriye ile kurulan ilişkilerde yaşandı. En uzun toprak sınırı ve en uzun tarihi paylaşıma rağmen düşman kalabilmeyi başarmış iki ülke olarak değişim çok hızlı oldu. İki ülke arasındaki yakın geçmiş yaşanmamış gibi daha derin geçmişle bağ kurulmuştu. İkili ilişkilerde diplomatik düzeyde başlayan iyileşme vizelerin kaldırılmasıyla adeta toplumsal boyut kazandı. Bir zamanlar tel örgüler arkasında yapılan bayramlaşma manzaraları Ortadoğu’nun kendi kendini hapsedişinin göstergesi gibiydi.
Türkiye’de toplumsal olarak coşkuyla karşılanan vizelerin kaldırılması uygulamasının oluşturduğu psikolojik atmosfer bir anda bölgeye ilişkin tüm eleştirel duruşları, çekinceleri silmeye yetti. Oysa Ortadoğu’da siyasal aktörler, siyaset-toplum-değer çelişkisi yani meşruiyet sorunu tüm çelişkileriyle devam ediyor.
Ortadoğu’nun parçalanmışlığını ortadan kaldıracak her adım mutlaka desteklenmelidir ve fakat bu durum devam eden sorunların üstüne sünger çekmeye de neden olmamalı. Suriye, Irak, Ürdün arasında sömürgeciliğin miras bıraktığı sınırları gevşetecek her adım bölgenin normalleşmesine önemli katkı sağlayacaktır kuşkusuz. En azından birbiriyle akrabalık bağı düzeyinde yakın Arap, Türk, Kürt halklarının aralarında yapay düşmanlıklar örmeye çalışan resmi söylemleri parçalayacak bir yakınlaşmaya fırsat verecektir. Toplumların birbirine yakınlaşmasının bölgenin paylaştığı ortak hafızanın hatırlanmasına, kadim toprakların potansiyelini ortaya çıkartmaya etkisi tartışılmaz.
Bu yakınlaşma havası Türkiye’de ilginç biçimde her türlü sorunun üstüne sünger çeken romantizme dönüştü. Muhtemelen parçalanmışlığın dayattığı anlamsız durum buluşmayı romantizme dönüştürdü. Suriye’yi, Ürdün’ü vizesiz gezmenin verdiği hoşnutluk, bir zamanlar düşman gösterilen coğrafya ile buluşmanın sevinci, bölgenin gerçeklerinden kopmamıza neden olmamalı.
Suriye siyasetine Türkiye’deki Müslüman aydınların özel ilgisi olmuştur. İslami hareketlerin çok canlı olduğu dönemle sınırlı olmayan bu ilgi bizzat yönetimin doğasından kaynaklanıyordu. Arap milliyetçiliğinin en güçlü siyasal organizasyonlarından birine, Baas Partisi’ne ev sahipliği yapan Suriye’deki yönetimin uygulamalarının Türkiye’de önemli yankıları olmuştur. Tıpkı Irak Baas rejiminin baskılarıyla soluğu Türkiye’de alan Kürtler, Türkmenler, hatta Araplar gibi Suriye Baas Partisi’nın uygulamaları da bizi etkilemiştir.
Ne var ki Arap milliyetçisi-sosyalist Irak Baas yönetiminin Halepçe katliamı dahil işlediği cinayetler, insan hakları ihlalleri dünya gündeminde her zaman canlı tutulurken Suriye’deki uygulamalar adeta unutuldu. On binlerce kayıp insanın akıbeti hâlâ meçhül. Hama’da uygulanan kitlesel katliamın kurbanlarının sayısının 30 binlere ulaştığı belirtiliyor. Hâlâ yüz binden fazla Suriyeli memleketine dönemiyor. Memleketlerindeki mülklerinin akıbetini takip edecek hukuki dayanaktan yoksunlar.
Oğul Esad’ın başkanlık görevine gelmesi ülkede görece bir özgürlük havasının esmesine neden oldu. Ne var ki gerek Suriye derin devlet refleksi, gerekse Baas ideolojisinden beslenen siyaset anlayışı ülkenin gerçek anlamda önünün açılmasını engelliyor. Beşar Esad’ın iktidara gelmesinin ardından internete sınırlı da olsa izin vermesi bile devrim niteliğinde bir gelişme sayıldı ki buna bile bürokrasinin direndiği biliniyor. Ülkedeki yüz binlerce Kürt’ün hâlâ kimliklerinin olmaması durumun vahametini göstermesi açısından önemlidir.
Gelelim asıl soruna; Suriye’de hâlâ geçerli olan yasalara göre İhvan üyesi olmak idamla yargılanma sebebidir. Bir kimsenin İhvan üyesi olmakla suçlanması, hatta bundan kuşkulanılması idamlık suç kabul ediliyor. Yüz binleri aşkın siyasi mülteci yurtdışından ülkeye dönmeyi bekliyor. Özellikle İhvan, Hama’da işlenen katliamın hesabını sormak yerine, siyasal sürece katılmak istiyor. Hem ülkelerine dönmek hem de uygun ortamın oluşması halinde ‘sistem içinde’ kalarak siyaset yapmanın yollarını aradıklarının işaretini epeydir veriyorlar. Bir azınlık rejimi olan Baas ideolojisinin ülkeyi demir yumruk altında daha fazla yönetebilmesi mümkün değildir.
Şam ve Ankara arasında yaşanan bahar havasına kapılarak bölgedeki duruma ilginin kaybolmasının halklar arasındaki yakınlaşmaya hizmet etmeyeceği aşikar. Yüzyıllık kopuş bir vize kaldırılmasıyla telafi edilecek türden değil. Şüphesiz önemli bir adım ancak sorunların yok sayılması anlamına gelmesi halinde tersine işleyebilir. Suriye’deki insanlık sorununun çözümü için Türkiye’ye iş düşüyor. Bakalım, Ankara’nın gündeminde bu konular var mı?
lgili YazlarSiyaset
Editr emreakif on January 26, 2010