Taksim dolarken ‘anlamın boÅŸalması

Gezi Parkı olayları tuhaf ayrışmaları, ittifaklarıyla beraber yeni bir toplumsal okuma, siyasal tavır geliÅŸtirmeyi zorunlu kılıyor. Bir yanda kimliklerin iç içe geçtiÄŸi kimliksiz, ideolojisiz görüntüsü veren kitle, aynı zamanda hayat tarzı siyaseti üzerinden son derece ideolojik, dayatmacı bir karakter arz ediyor. Ãœstelik bu dipten gelen dayatma, ‘yaÅŸam tarzı’na müdahaleye itiraz ettikleri sınırda baÅŸlıyor.

Bu derece apolitik görüntü sergileyen genç kitle nasıl oluyor da, alışılmış kalıpların dışında da olsa, ideolojik bir tavır sergileyebiliyor? Muhtemelen Türkiye’nin modernleÅŸme macerasında önemli sorunsallardan biri olarak bu nevzuhur jenerasyonun karakterini çözümlemek baÅŸta iktidar yetkililerine düşüyor. Eski alışkanlıklarla siyaset yapılarak yeni davranış türlerini anlamlandırmak zor görünüyor.

Bu noktada Ak Parti iktidarının çeliÅŸkisi, Abdülhamit modernleÅŸmesi ile benzeÅŸiyor. Memleketi kurtarmak için modernleÅŸme hamleleri yapan, modern eÄŸitim kurumlarını imparatorluÄŸun dört bir tarafına yayan Abdülhamit’in bu okullardan idealist evrimci, pozitivist, modernist olarak mezun olan genç subay, doktor, bürokratların oluÅŸturduÄŸu bir nesil marifetiyle tahtan indirilmesi tarihin çeliÅŸkisi gibi dursa da bir bakıma kaçınılmaz sondu.

Gezi eylemlerini gerçekleştiren genç kitlenin büyük kısmı; bu iktidar zamanında büyümüş, tüketim alışkanlıkları küresel etkileşimle şekillenmiş, geleneksel toplumsal ilişkilerden bağımsız, modernleşmiş bir nesli işaret ediyor. Hükümetin önerdiği geleneklerine bağlı, ahlak ve değerlere saygılı bir nesil yerine modernleşmenin çözücü etkisine, küresel-kültürel etkilere açık, postmodern çağla uyumlu, her şeyi sorgulayan, ciddi anlamda kimlik sorunu yaşayan genç bir kitle meydanları doldurmakta.

Belki ilk kez bir eyleme katılan, ÅŸiddetle karşılaÅŸtıkça taraf olan ve bu ÅŸekilde kendini gerçekleÅŸtiren genç bir kitle söz konusu. Bu apolitik kitleyi politikleÅŸtiren diÄŸer örgütlü kesim ise bu kitleye hem kimlik vermeye hem de siyasal hedef göstererek ‘boÅŸ’ görüntüsü veren kitleyi, meydanı, eylemi bir anlamla doldurmaya çalışmaktadır.

Bu marjinallik görüntüsünden baÅŸka, AKP’nin iktidara gelmesi ile sınıfsal ayrıcalığını kaybeden, zarar gördüğünü düşünen, Kemalist-seküler, orta ve orta üstü sınıfın öfke patlamasına da tanık olduk. Bunların öfkesi ErdoÄŸan’ın üslubu ya da uyguladığı siyasetten ziyade varlığına yönelik. Hem hayat tarzlarının tehdit edildiÄŸini düşünürken diÄŸer tarafta kaybettikleri statüyü yeniden ele geçirmenin umudu ve öfkesini yansıtıyorlar.

Meydanı dolduran çevreci duyarlılığından Kemalist tepkiye, liberal hoÅŸnutsuzlardan modern endiÅŸelilere, hatta kimi Müslüman kimlikleriyle boy gösterenlerden marjinal hayat tarzlarına kadar farklı kesimlerin çizdiÄŸi tablo, benim ‘semiyotik boÅŸluk’ olarak tanımlamayı tercih ettiÄŸim, Laclau’nun ‘boÅŸ gösteren’ (empty signifier) dediÄŸi durumu mu iÅŸaret ediyor? Laclau’nun ‘kavramsal bir matris olarak bir boÅŸ gösteren’ olarak tanımladığı ‘halk’ tanımına benzer görüntüler içinde, taban tabana zıt ideolojiler ve inançların bir çuvalda bir araya gelmesini mümkün kılan tek ÅŸey; iktidara karşı oluÅŸ, hatta liderine yönelmiÅŸ bir husumet olarak ortaya çıkıyor. Aynı kalabalıktan birileri tarafından saldırıya uÄŸrayan mütesettir kızların o kalabalık içinde tacize karşı gösteri yapma hali; kimlikleri mezcetmesinden ziyade, çok kültürlülük görüntüsü içinde, saklamayı icbar eden bir kurguyu iÅŸaret ediyor. Bu çoÄŸulcu görüntü postmodern bir din ve kimlik sunusuna/dayatmasına dönüşüyor.

HoÅŸnutsuz orta sınıfın, ikna odaları tertipçilerinin, bu kitle içindeki etki ve ağırlığı arttıkça semiyolojik boÅŸluk, içeriÄŸi zaten önceden doldurulmuÅŸ ‘simgesel belirsizlikten’ ibaret kalıyor. İçi doldurulmuÅŸ bu semiyolojik boÅŸluk; AVM’ler gibi tüketim kültürüyle hayat bulan kapitalizm tapınağının müdavimlerinin doÄŸal siyasal tabanını oluÅŸturuyor kendiliÄŸinden.

Bu yanıyla özel bir provokasyona gerek kalmadan, muhalifleri oluÅŸturduÄŸu iddia edilen ‘yüzde elli’ içinde statü kaybına uÄŸrayanlar, son derece masum görünen bir eylemin arkasında kendine meÅŸruiyet zemini bulmuÅŸ olarak siyasal taleplerini toplumsallaÅŸtırmayı deneyecektir. Bu kesimden bazı yazarların iddia ettiÄŸi gibi geri kalan ‘yüzde elli’ deÄŸil bunlar. Zira ÅŸehirli, orta ve üst sınıflar hiçbir zaman bu orana ulaÅŸmamıştır.

Tam bu noktada AK Parti’nin ve de müzmin endiÅŸelilerin çeliÅŸkisi ortaya çıkıyor. AVM kültürüyle sembolize edilen modern tüketim alışkanlıkları geliÅŸtikçe bunun beraberinde getirdiÄŸi hayat tarzı ve deÄŸer yargıları, geleneksel muhafazakar kitleyi çözdüğü gibi iktidar Batıcı kesimin taleplerini de taşıyamaz hale geliyor.

Tam bu noktada olayın siyasal boyutu kendiliÄŸinden ortaya çıkıyor: Gezi Parkı tepkisiyle baÅŸlayan ve örgütlü gruplarca motive edilmeye çalışılan, statüsünü kaybeden orta sınıf Kemalist hoÅŸnutsuzların eklemlenmesiyle de kitleselleÅŸtirilen eylemlerle alınmak istenen siyasal sonuç, bir sistem eleÅŸtirisi deÄŸil. Hatta bir hükümet ve Ak Parti eleÅŸtirisi olmaktan da uzak. Bu gösteriler, özellikle uluslararası medya aracılığıyla Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı hedefleyen bir siyasal manipülasyona dönüşmüş görünüyor. Küçük azınlığın taleplerinde haklı olması, daha büyük siyasal manevralara malzeme olmasına hiç engel deÄŸil maalesef. Bunca darbe ve postmodern darbe yaÅŸayan bir toplum için bu hiç de sürpriz olmaz. Siyasal mücadele doÄŸası gereÄŸi bir güç mücadelesidir daha çok; adalet ve erdem ne yazık ki gölgede kalıyor bu süreçte.

Toplumsal çözümleme anlamında müthiş bir laboratuar imkanı sunan bu olaylar, muhafazakar iktidarın neyi muhafaza edip neyi etmeyeceği konusunda karar vermesine de vesile olabilir belki.

Ýlgili YazýlarSiyaset

Editör emreakif on June 8, 2013

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: