Tatarlar arasında bir Ermeni sürgün
Büyük sürgünden yeni dönen Tatarlar ayaklarının tozuyla kaldıkları yerden işe başlamışlardı sanki. Sovyetler henüz dağılmış, Ukrayna diye bir ülke sınırlarında kalmıştı anavatanları.
Büyük sürgünden elli yıl sonra geri döndü Kırım Tatarları. Dönenlerin önemli kısmı, belki de çoÄŸunluÄŸu ana yurtlarını ya hiç görmediler yahut hatırlamayacak kadar küçüktüler giderken. Ama sanki genlerindeki hafıza onları bıraktıkları yerden hayata sarılmaya itiyor, sanki Kırım’dan sürülmemiÅŸ gibi kaldıkları yerden devam etmelerini saÄŸlıyordu.
90’lı yıllarda Akmescit’te serin bir yaz akÅŸamı, Kırım Tatar yemeklerinin yapıldığı bir lokantada günün yorgunluÄŸunu gidermeye çalışıyoruz. Kemal Sayar’la beraber belgesel çalışması için adeta karış karış dolaşıyoruz Kırım’ı. Bir ara serin Kırım akÅŸamlarını soluklamak için dışarı çıkıp gecenin ışıklarının göz kırptığı vadiye bakarken yanı başımdaki uzun boylu yaÅŸlı adamla konuÅŸmaya baÅŸlıyorum. Uzun boylu, zayıf, yaÅŸlı ama dinç görünüşüyle Tatar deÄŸildi ama slavalara da benzemiyordu…Yanılmamıştım, fiziksel olarak Tatara benzemediÄŸi gibi Türkçesi de farklı, Anadolu Türkçesiydi. Birden ‘Türkçen Tatar Türkçesinden farklı, nerelisin’ diye sordum. Cevabı hayatının özeti gibiydi: ‘Bunların konuÅŸtuÄŸu Türkçe falan deÄŸil’ derken bir anda kendini, kullandığı dili ayrıştırdı. ‘Suriyeli Ermenilerdenim, oradan Ermenistan’a göçtüm. Ermenistan’dan da Kırım’a geldim.’ Suriyeli bir Ermeninin bu kadar düzgün Türkçesinin Anadolu kökenine borçlu olduÄŸunu söyleme ihtiyacını hissetmedi. Belki de tepki göstermemden sakındı, gizledi…
Ä°ki sürgün anısı o serin Kırım akÅŸamında bir araya gelmiÅŸti. Kırım sürgünü ile Ermeni tehciri… Ä°ki sürgün, Karadeniz’in kuzeyinde hiç beklemediÄŸim bir anda, ete kemiÄŸe bürünmüş; tarihe raÄŸmen karşıma çıkmıştı.
Henüz 1915 yaşanmamış, Balkan Savaşları tüm şiddetiyle devam ederken aylarca kuşatma altında direnen Yanya cephesinde yaşananlar hayli manidar. Belki de o ana kadar Osmanlı devlet algısı açısından hiç de yeni olmayan, sıradışı sayılmayan bir örneği bugün hatırlamakta, anlamlandırmakta zorlanıyoruz.
Kendisi de Kırımlı olan, Yanya müdafaasında üsteÄŸmen rütbesinde savaÅŸan Ä°smail Hakkı’nın Ermeni askerlerine dair anıları, bana her daim, yitirilen imparatorlukla beraber kaybedilen imparatorluk ruhunu hatırlatır:
‘Dört yıldan beri askerlik yapan bir Ermeni asker bana ‘Dört sene daha asker olarak Osmanlı Devleti’ne seve seve hizmet etmeye hazırım. Yeter ki, devletimizin kılıcı daima keskin ve muzaffer kalsın’
Zayiat çetelelerinde pek çok Ermeni ismi görülüyordu. Ermeniler Yanya’da gerçek bir ÅŸan ve ÅŸeref kazandılar. Bizim için bu bedbaht Balkan savaşında bu Ermenilere bir ÅŸeref mevkii vermeli ve onları asla unutmamalıyız. Ermeniler dayanıklılık ve cesarette kendi Müslüman silah arkadaÅŸlarından asla geri kalmadılar.’
1913 te Yanya’da bunlar yaÅŸanırken 1915’e gelindiÄŸinde devlet zihniyetinde bu kırılma nasıl gerçekleÅŸti, Ermeni çetelerinin rehin aldığı Ermeniler neden koptu? Sorulması gereken soru bu.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür, Siyaset
Editör emreakif on April 26, 2014