Toplumsal telaşe – derin hafıza
Türkiye’nin tarihsel tecrübesi, -yaÅŸadığı travmalara raÄŸmen- sadece bölgedeki ülkelere göre deÄŸil pek çok bölgesel güç konumundaki ülkelere göre de daha derin bir hafıza ve toplumsal olgunluk reflekslerine sahip olmayı gerektirir. Mesela Batı ile girdiÄŸi iliÅŸki biçimi çok daha komplekssizdir OrtadoÄŸu ülkelerine göre. Siyasal kriz anlarındaki toplumsal tepki veriÅŸ biçimimiz her ÅŸeye raÄŸmen yüzlerce yılın imbiÄŸinden geçen bir tecrübenin, soÄŸukkanlılığın emarelerini taşır. Sadece tarihi tecrübeden ibaret deÄŸil toplumsal tepkileri belirleyen. Devlet-toplum iliÅŸkisi, din, kültür, siyasete meÅŸruiyet kazandıran deÄŸerler, bireyin otorite karşısında konumu gibi pek çok belirleyicinin oluÅŸturduÄŸu bileÅŸkedir. Sadece sosyolojiye indirgenemeyecek farklı deÄŸer ve süreçlerin bileÅŸeni ÅŸu anda ‘toplumsal hafıza’ dediÄŸimiz anlamın içini doldurur.
Özellikle muhafazakar kesim bu bileÅŸkenin en ortalama göstergesidir. Ä°deolojik tutumlar, siyasi ayrılıklar ne derece keskinleÅŸirse keskinleÅŸsin büyük çoÄŸunluk devlet-toplum iliÅŸkisinde muhafazakarlaşır; bunun adı zaman zaman yerlilik olur, zaman zaman tutuculuk… Bazen devletçilik ÅŸeklinde kendini gösterse de baÅŸka türden bir sorumluluk, toplumsal refleksin iÅŸaretini verir. Alışkanlıklar deÄŸerlerin önüne bile geçebilir. ÖrneÄŸin post-modern darbenin yaÅŸandığı dönemde, büyük haksızlıklara maruz kalan geniÅŸ kesimin ‘tarihi sükunet’ olarak tanımladığım sessizliÄŸini OrtadoÄŸu’dan gelen aydınlar anlamakta zorlanıyordu. Hatta bunca baskıya karşı sessiz direniÅŸin dışarıdan pasiflik olarak küçümsendiÄŸini, görüştüğüm pek çok aydın, gazetecinin sözlerinden biliyorum.
Türkiye’nin neden bir Cezayir olamayacağı, biraz da bu tarihi sükunetin anlamının kavranmasıyla, bunun arkaplanının çözümlenmesiyle alakalıydı. Evet, Türkiye kolonyalizm tecrübesinden geçmemiÅŸ olmanın sosyal olgunluÄŸuna, bir tür özgüvenine sahipti ama sadece bundan ibaret de deÄŸildi. Dünya meselelerini deÄŸerlendiriÅŸ biçiminde, siyasi iletiÅŸimsizlik ve iliÅŸkisizliÄŸe raÄŸmen bölgesiyle kurduÄŸu duygusal rabıtada Anadolu’nun derin hafızasının bir yerinde saklı duran hatıraların ona bir tür sosyal olgunluk, hatta piÅŸkinlik derecesiÄŸnde kenini beÄŸenmiÅŸliÄŸk de kattığı inkar edilemez.
Ne var ki, son zamanlarda özellikle muhafazakar kitlede bu olgunluÄŸa ermiÅŸlik hali yerine bir tür ergenlik psikolojini yansıtan zamansız, aşırı öfke ve sevinçlerle kendini gösteren toplumsal tepkiler öne çıkıyor. Elbette toplumsal olay ve olgular her zaman kendiliÄŸinden geliÅŸmez; geliÅŸse bile kendi başına bırakılmaz. KitleselleÅŸme istidadı gösteren tepkilere bir ÅŸekilde siyasal ya da örgütsel yapılar müdahil olur, yönlendirmeyle onları kontrol altına almaya çalışır. Türkiye’de yaÅŸanan bölgesel olaylara verilen tepkilere bakıldığında ne kadarının yönlendirme ne kadarının ‘toplumsal ergenlik’ gösterisi olduÄŸuna karar vermek her zaman kolay deÄŸil.
Basit birkaç olaya bakalım. Türkiye’nin bölgede etkinliÄŸinin artması ile bunun muhtevası tartılmadan adeta bir imparatorluk düşünün gerçeÄŸe dönüştüğü algısını hemen görebiliyoruz. Sonuçta siyaseten neye tekabül ederse etsin derin hafızada yenilmiÅŸ bir imparatorluk mirası muhafazakar kitlelerin zihin altında yatıyor. Bir anda OrtadoÄŸu’ya, dünyaya hükmedilmese bile söz geçirme, belirleyici güç odağı haline gelme sevinci, gerçeklikle bağını koparıp karşılıksız beklentilere yol açabiliyor. Bunun bir de siyasal ortam tarafından beslendiÄŸi düşünüldüğünde sonucu saÄŸlıklı olamayacak bir taÅŸkınlığa dönüşmemesi için neden yok.
Söz gelimi Ä°slam Konferansı’nın başına bir Türk vatandaşının gelmiÅŸ olması, diplomatik anlamda Türkiye için baÅŸarı hanesine yazılacak bir geliÅŸme olabilirdi. Ancak bunu abartarak, Ä°slam dünyasının yegane söz sahibi ülkesi olduÄŸumuz zannının toplumsallaÅŸması, diplomatik kazanımdan öte anlamlar yüklenmesi toplumsal ergenlikle hali ile açıklanabilecek bir dışavuruma dönüşebiliyor. Uluslararası arenada hep edilgen, NATO gibi askeri ittifakların çizdiÄŸi statükoya tabi siyaset izlenmesine karşın açılımlar yapılmasına toplumun sevinmesi anlaşılabilir bir durum olsa da bunun siyaseten abartılarak gerçeklikten kopuk bir algı oluÅŸturulması, uzun vadede travmatik sonuçlar ortaya çıkarması kaçınılmaz. Yine aynı örgüt örneÄŸinden iz sürecek olursak, Mısır olaylarında benzer tepkinin tam tersinin sergilenmesi aslında karşılığı verilmemiÅŸ bir hayal kırıklığını iÅŸaret ediyor.
Ä°slam Konferansı’nın uluslararası hukukta yerinin ne olduÄŸu, BM bünyesinde nereye tekabül ettiÄŸi, reel gücünün ve sınırlarının ne olduÄŸu bilinmeden Ä°slam dünyasının bir tür liderliÄŸini ele geçirdiÄŸi algısı ne kadar isabetsizse Mısır’daki olaylardan adeta sorumlu tutulurcasına hesap sorulması da tutarsızlık. Yeni adıyla Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı’nın yaptırım gücü bilinmeden adeta NATO gibi askeri bir ittifak beklentisine girmek, hele hele kuruluÅŸ amacı ve kurucu üyeler arası dengeler ve etkileri bilinmeden beklentiye girmek… Bu durum sadece teknik bilgi eksikliÄŸini deÄŸil, toplumda sevinç ve öfkenin, toplumsal tepkilerin de saÄŸlıklı yürümediÄŸini gösterir.
Mısır’daki darbe ve ardından gelen katliama karşı tepki salt siyasal dayanışma deÄŸildir elbette. Bir Müslüman’ın dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanların sorunlarıyla ilgilenmesi zorunludur. Ancak burada yaÅŸananlar, Ä°slami olduÄŸu kadar insani bir sorumluluÄŸu da davet etmektedir. Bu baÄŸlamda Gezi olaylarında hükümeti eleÅŸtirenlerin Mısır’daki darbe ve katliama karşı çıkma yerine sessiz kalmaları, hatta iki olay arasında benzeÅŸimler kurma çabasıyla haklılıklarına dair argüman toplama gayretleri de Türkiye sosyolojisi ile baÄŸdaÅŸmaz.
Talepleri, siyasal duruşları ne olursa olsun hemen hemen her kesimde toplumsal olgunluktan çok, geç kalmış bir ergenlik telaşı, refleksleri seziliyor. Bu durum toplumun toplamda kendine olan özgüveninin ve gelecek arayışındaki, hafızasındaki dayanaklarının zayıfladığını mı gösterir? Toplumsal telaşe bir tür tarihsizliktir!
Mısır’da yaÅŸanan katliama karşı çıkmak, siyasi görüşü, inancı ne olursa olsun bu toprakların derin hafızasının gerektirdiÄŸi bir sorumluluk tavrıdır. Bu birikime yaraşır tepki vermeyi gerektirir.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset
Editör emreakif on August 20, 2013