Ümmet fikri öldü mü?
“Ãœmmet fikri öldü mü” sorusu aynı anda ümmetçilik ideali öldü mü sorusuyla eÅŸdeÄŸer. Ãœmmetçilik fikriyatının, idealinin öldüğünü dile getirenler aynı zamanda “Ä°slamcılık öldü” demeye getiriyorlar. Ä°slamcılığın öldüğü tezini iÅŸleyen “sonlu retorik”ciler ümmet fikriyatını, ülküsünü de tarihin boÅŸluÄŸuna terk etmek niyetinde olanlardır.
OrtadoÄŸu”da (bu tanımlamaya olan çekincelerimizi tekrar hatırlatarak) olup bitenlere, sadece Irak yahut Suriye”de birbirinin boÄŸazına sarılmış ümmetin haline bakınca bu “ölümlü” formülasyonlara haklılık payesi vermek iÅŸten bile deÄŸil. Bu topraklara en yabancı, en aykırı bir tezi, projeyi geçerli kılmak için önce bu toprakların varoluÅŸ ÅŸartlarını iptal etmeniz, bizi bunların öldüğüne ikna etmeniz gerekmektedir. Tıpkı ÅŸu anda sergilenen ve fiiliyata da dökülen görüntüde olduÄŸu gibi… Milliyetçilik temelli kalkışmaları, birbirimizi sekter sebeplerle boÄŸazlamamızı haklı ve kaçınılmaz göstermek için bunca asır geçerli olan bir deÄŸerler sabitesinin öldüğüne inandırılmamız gerekiyordu. Hatta kalkışma ve boÄŸazlama sahnelerinin kaçınılmaz ve bu coÄŸrafyanın doÄŸasına ait bir ÅŸey olduÄŸuna ikna edecek yaygınlık algısının edinilmesi gerekiyordu. Normal olanın, bu topraklardan beslenen boÄŸazlamanın, ayrışmanın, her bir ulus, kavim, mezhep, aÅŸiret düzeyinde mozaikleÅŸmeden ibaret olduÄŸuna ikna edilmemiz, bunu kanıksamamız gerekiyordu.
Hiç de hayırhah olmayan bir düzene alıştırılmamız için de tabii olarak mevcut olan doğallığı, insaniliği, aşinalığı kaybetmemiz ve bunun idrakinin içimizden sökülüp atılması gerekirdi. Yapılmakta olan da bizim bu absürt vahşete, kurtlar sofrasından mal çalmaya, kendi ruhumuzu inkara alıştırılmamızdan ibaret!
Bir ideal, bir fikriyat, bir tarihsel tecrübe olarak bir ÅŸey “öldü” derken içimizden çekilip alınmak istenen budur.
“Ä°slamcılık öldü” demek bunun temel rüknünden biri olan Ä°slam dayanışması idealinin yıkılması demektir; bu imkanın Müslümanların elinden alınmasıyla eÅŸdeÄŸerdir.
Ä°slamcılık, yani ümmet bilinci, ümmet fikriyatı öldü diyenler hem Anadolu topraklarında hem de geniÅŸ anlamda OrtadoÄŸu”da farklılıkların bir arada yaÅŸama imkanının zaten olmadığını, olursa da ancak mozaikleÅŸerek bir arada bulunmak ÅŸeklinde ve zoraki yan yanalıklar nizamı içinde olunabileceÄŸini iddia etmektedir. Daha Türkçesi her bir kavim, ulus, mezhep eksenli parçalanma; hep söylenegelen ama ciddiyeti idrak edilmeyen, “beyaz efendiler”in istediÄŸi ÅŸartlarda yaÅŸamaya zorlanmak demektir.
Ãœmmet bilincinden rahatsız olan, ümmet/çiliÄŸin zaten bir ütopyadan ibaret olduÄŸunu iddia eden iki tür ideolojik, stratejik fırka var. Ä°lki, OrtadoÄŸu”nun tüm çekim merkezlerinin, deÄŸerlerinin dağılıp mozaikleÅŸme sürecine girmesini önerenler. Bunlar tüm çeÅŸitleriyle milliyetçi ve ulus-devletçi yaklaşımlardır. Tüm güçlerini savundukları ulusların çekim gücünden deÄŸil, onları ikna edenlerin stratejik hesaplarından alırlar. Ve bilirler ki varlıklarını ve iddialarını küresel cazibe merkezlerinin iÅŸtihasına borçludurlar; bunu da gizlemezler, aÅŸikar telaffuz ederler.
Ä°kinci tür “ölümlü formülasyon”a sarılanlar neo-Ä°ttihatçı tekebbür sahipleridir. Osmanlı gibi tarihi meÅŸruiyetten yola çıkarak mütekebbir bir egemenlik formülü icat ederler. Bu jeo-stratejik bakış daha çok tekelci pragmatizmden beslenir.
Her iki yaklaşım da İslamcılık, ümmet fikrinin öldüğüne bizi ikna ederek, inandırarak her şeyi jeo-stratejinin gereklerine indirgiyor ve birleştirme adına mütekebbir tahakkümü ya da özgürleştirme adına parçalanmayı, hepimizi sürüngenleştiren bir mozaikleşmeyi savunuyor olabilir. Bunun farkında olup olmamaları, gerçekte bunun sonucunun farklı olmasını murat edip etmedikleri neticeyi değiştirmez.
Sadece yeraltı kaynaklarına ve kültürel renklere deÄŸil, tarihi tecrübe zenginliÄŸine de sahip olan coÄŸrafyamız, yani bu toprağın tecrübeleri “sonlu retorik” hakkında çok ÅŸey söylemektedir.
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on October 30, 2014